Alçak Eşeğe Semer Misali
Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın dört bir yanından yetenekli beyinler için bir cazibe merkezidir. Bu topraklarda, Türkiye'den gelmiş, nitelikli eğitim almış, kariyerlerinde önemli başarılara imza atmış ve kurumsal dünyanın nispeten güvenli limanlarına demirlemiş binlerce beyaz yakalı Türkiyeli profesyonel yaşıyor. Her birimiz kendi uzmanlık alanımızda derin bilgiye, kıymetli deneyime ve geniş bir profesyonel ağa sahibiz. Bu muazzam birikim ve imkân, bireysel başarıların çok ötesine taşınabilecek bir büyüklüktedir. Peki, bu potansiyeli yeterince yeni, çığır açan başarı hikâyelerine dönüştürebiliyor muyuz? Daha da önemlisi, bu potansiyeli toplumsal fayda ve küresel etki yaratma yolunda ne kadar kullanabiliyoruz?
Ne yazık ki, çoğu zaman cevabımız iç burkucu bir "henüz yeterince değil" oluyor. Bireysel olarak kariyer merdivenlerini tırmanan, iyi gelir elde eden ancak bu yükselişi daha geniş bir toplumsal değere dönüştürmekte eksik kalan önemli bir kitle gerçeğiyle karşı karşıyayız. Kurumsal hayatın sunduğu istikrar, düzenli maaş ve masa başı rahatlığının cazibesi anlaşılır. Ancak bu konfor alanlarına ulaşmış bireyler olarak, sadece kendi kariyerlerimizi inşa etmekle sınırlı olmayan, daha büyük bir sorumluluğumuz bulunuyor. Sahip olduğumuz bu eşsiz bilgi birikimi, akademik donanım ve profesyonel tecrübe, sadece kişisel tatmin için değil, aynı zamanda yeni nesillerin yolunu aydınlatmak, ilham vermek, yeniliklere öncülük etmek ve toplumsal kalkınmaya katkıda bulunmak için de kullanılmalıdır. Artık, sadece kendi hayatlarına odaklanan değil, başkalarının hayatlarına dokunan, vizyon sahibi ve cesur liderlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Kurumsal Hayatın Sessiz Tuzağı: Kaybolan Değerler ve Kaçan Fırsatlar
Kurumsal dünyanın labirentlerinde kaybolan sayısız yetenek, aslında büyük bir toplumsal kaynağın sessizce heba olması anlamına geliyor. Oysa bizlerin sahip olduğu derinlemesine bilgi, analitik düşünme becerisi, stratejik vizyon ve problem çözme yetenekleri, sadece kurumsal başarı için değil, aynı zamanda yepyeni iş modelleri geliştirmek, inovasyonu tetiklemek, yatırım yapmak, genç girişimcilere mentorluk sağlamak ve dinamik bir girişimcilik ekosisteminin oluşmasına öncülük etmek için de hayati öneme sahip. Bilgi, paylaşıldıkça çoğalan ve değerlenen bir hazinedir. Onu sadece kendimize saklamak, hem bireysel hem de toplumsal bir kayıptır. Belki de birçoğumuz, sahip olduğumuz bilgi ve deneyimin bireysel başarının ötesinde nasıl bir değer yaratabileceği konusunda henüz tam bir farkındalığa ulaşmamış olabiliriz. Kimimiz ise "Ulaştığım bu rahat düzen bana yetiyor" diye düşünüyor ya da yeni bir adım atmanın getireceği belirsizliklerden çekiniyor olabilir.
Amerika gibi rekabetin ve fırsatların bir arada bulunduğu bir coğrafyada, bu denli yüksek donanıma sahip Türkiyeli profesyoneller olarak girişimcilik ruhunu ortaya koymamamız, sadece kendi potansiyellerimizi sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda daha geniş bir etki yaratma ve topluma değer katma fırsatını kaçırmak anlamına geliyor. Bilgiyle harmanlanmış cesaret, sadece bir kişinin değil, yüzlerce, binlerce insanın hayatına dokunacak, yeni iş imkânları yaratacak ve toplumsal refahı artıracak bir güce sahiptir.
İlk Adımı Atanların İlham Veren Hikâyeleri
Brian Chesky, sanat eğitiminden sonra kurumsal hayatta edindiği deneyimle, basit bir "oda kiralama" fikrini milyarlarca dolarlık Airbnb imparatorluğuna dönüştürmesi, sınırların ötesinde düşünmenin ve cesaretle adım atmanın ne kadar büyük sonuçlar doğurabileceğine çarpıcı bir örnektir.
Jan Koum, Yahoo'daki mühendislik kariyeri sırasında aklına gelen sade bir mesajlaşma uygulaması fikri, WhatsApp'a evrilerek iletişim alışkanlıklarını kökten değiştirmiş ve teknoloji tarihinin en büyük satın alımlarından birine konu olmuştur. Bu, bir ihtiyacı doğru tespit etmenin ve çözüme odaklanmanın gücünü gösterir.
Öğretmenlik yaparken tasarımın karmaşıklığından rahatsız olan Melanie Perkins'in, herkesin kolayca kullanabileceği bir tasarım platformu hayali, bugün dünya çapında milyonlarca insanın kullandığı Canva'ya dönüşmüştür. Bu hikâye, tutkunun ve kullanıcı odaklı düşüncenin nasıl küresel bir başarıya ulaşabileceğini kanıtlar niteliktedir.
Bu örneklerin ortak noktası, hepsinin kurumsal hayatta belirli bir konfora sahip olmalarına rağmen, içlerindeki potansiyeli daha büyük bir amaca hizmet etmek için kullanma cesaretini göstermeleridir. Fikirlerine inandılar, risk aldılar ve sadece kendi hayatlarını değil, milyonlarca insanın hayatını olumlu yönde etkilediler.
Harekete Geçmek İçin Bir Davet: "Biz Birlikte Neler Yapabiliriz?"
Peki, Amerika'daki bu parlak Türkiyeli beyinler bir araya gelerek neler başarabilir? Üç, beş veya daha fazla yetenekli profesyonelin ortak bir vizyon etrafında birleşmesi, sinerji yaratması ve bilgi birikimlerini bir araya getirmesiyle ortaya çıkabilecek potansiyel sınırsızdır. Yeni teknoloji girişimleri, sosyal sorumluluk projeleri, kültürel değişim programları, daha geniş bir toplumsal ve ekonomik kalkınmaya katkı sağlayacak inisiyatifler hayata geçirebiliriz. Mentorluk ağları oluşturarak genç yeteneklere destek olabiliriz, yatırım fonları kurularak yenilikçi fikirlere kaynak sağlayabiliriz. Önemli olan, konfor alanlarımızın dışına çıkmak, "ben ne yapabilirim?" sorusunu sormak ve benzer düşünen insanlarla iş birliği yapma arayışına girmektir.
Unutmayalım, büyük başarılar genellikle tek başına değil, ortak akıl ve kolektif çaba ile ortaya çıkar. Amerika'daki Türkiyeliler olarak, bu potansiyeli harekete geçirmek, birbirimize destek olmak ve ortak projeler geliştirmek için eşsiz bir fırsata sahibiz. Şimdi, "Benim yeteneklerimle, başkalarının yetenekleri birleşince ortaya ne çıkabilir?" sorusunu sorma ve bu sorunun cevabını eylemlerimizle gösterme zamanıdır.
Kitap Önerisi
"Man’s Search for Meaning" (İnsanın Anlam Arayışı) - Yazar: Viktor E. Frankl
Toplumsal sorumluluk konusuna birey merkezli ama derin bir felsefi ve insani perspektifle yaklaşan bir eserle tanışalım. Viktor Frankl'ın "İnsanın Anlam Arayışı". Nazi toplama kampında hayatta kalmayı başarmış bir psikiyatrist olan Frankl, en zor koşullarda bile insanın yaşamına bir anlam katma sorumluluğu taşıdığını etkileyici bir dille anlatıyor. Bu kitap, sadece kişisel dayanıklılık ve direnişin bir öyküsü değil, aynı zamanda her birimizin toplum karşısındaki etik duruşu, anlam arayışımız ve sorumluluk bilincimiz üzerine çarpıcı bir çağrı.
Frankl'ın deneyimleri ve felsefesi, aslında hepimiz için değerli dersler içeriyor. Başarıya ulaşmış, belirli bir konuma gelmiş bizler için de bu sorumluluk bilinci daha da önem kazanıyor. "İnsanın Anlam Arayışı", bize sadece kendi hayatlarımıza değil, çevremizdeki dünyaya ve insanlara karşı da bir borcumuz olduğunu hatırlatıyor. En zorlu şartlarda bile anlam bulma çabası, kendi potansiyelimizi ve başkalarına ilham verme gücümüzü keşfetmemiz için bir yol haritası sunuyor.
Bugün dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerde, liderlik ve etik eğitimlerinde, sivil toplum kuruluşu programlarında kaynak kitap olarak okutulan bu eser, sadece kişisel gelişimimize katkıda bulunmakla kalmayacak, aynı zamanda toplumsal sorumluluk anlayışımızı derinleştirmemize de yardımcı olacak. Belki de hepimiz, kendi anlam arayışımızda başkalarına da bir ışık tutabiliriz.
Sonuç
Sahip olduğumuz eğitim, bilgi ve konum, beraberinde kaçınılmaz bir sorumluluk getirir. Eğer bu parlak zekalar topluma karşı olan bu sorumluluklarını görmezden gelir, ellerini taşın altına koymaktan çekinir, yeni fikirler üretmekten, girişimler başlatmaktan ve istihdam oluşturmaktan imtina ederlerse, o atalet, arkadan gelen nesillerin önüne aşılması zor bir engel olarak dikilir.
"Benim toplumsal sorumluluk almak gibi bir derdim yok, kendi halimden gayet memnunum." diyenlerin seslerini duyar gibiyim. Böyle düşünen insanlara, söyleyecek çok fazla bir söz bulamıyorum, ancak içimden gelen şu samimi duyguları dile getirmek isterim:
Taş mısın be adam, yok mudur sende bir ruh?
Hâlin alçak eşeğe semer misali… Yuh be sana, yuh!
Metin KILIÇ
Vizyoniva.com